2 Ağustos 2012 Perşembe

TÜRKİYE"NİN SAĞLIK ADRESİ: Sırt Ağrısı Nedenleri

TÜRKİYE"NİN SAĞLIK ADRESİ: Sırt Ağrısı Nedenleri: Genellikle yaşı ilerlemiş insanların sırt bölgesinde dönem dönem çok ciddi ağrılar hissedilebilmektedir. Bu ağrılar, zaman içerisinde kronik...

Sırt Ağrısı Nedenleri

Genellikle yaşı ilerlemiş insanların sırt bölgesinde dönem dönem çok ciddi ağrılar hissedilebilmektedir. Bu ağrılar, zaman içerisinde kronik bir rahatsızlık haline dahi gelebilmekte ya da meydana gelmiş çok ciddi bir hastalığın belirtisi olarak uyaran görevi üstlenebilmektedir. Sırt ağrısı nedenleri dediğimiz zaman aslına bakıldığında birçok farklı neden ve sonucu bir araya toparlamamız gerekecektir.



Sırt ağrıları, öncelikli olarak vücudun boyun ya da omurilik bölgesinde yaşanan herhangi bir sorundan kaynaklanma ihtimali olduğu gibi, sırtın yapısının bozulması ile de doğrudan alakası olabilir. Bu nedenle sırt ağrısının meydana gelmesindeki nedenin belirlenmesi çok önemlidir. İnsanın sırt yapısı, çok hareketli bir yapıya sahiptir ancak çok ters durumlarda kalıcı hasarlar meydana gelebilir. Sırt ağrısı nedenleri dendiğinde aslında birçok farklı hastalığında buna neden olduğunu rahatlıkla söyleyebilme şansına sahip oluyoruz. Akciğer hastalıkları, safra kesesi sorunları ve mide problemleri gibi kronik durumlar, sırt ağrısının meydana gelmesine olanak sağlayan en önemli rahatsızlıklardan birkaçı olarak sıralanabilir. Sırt ağrısının teşhisi, ilerleyen süreçte uygulanacak tedavi yöntemleri açısından son derece önemli ve dikkat edilmesi gereken bir husustur.

Teşhis için öncelikli olarak detaylı bir şekilde fiziki muayene yapılmalıdır. Fiziki muayene sonucunda sırt dinleme işlemi uygulanır. Kesin bir sonuç alınamaması durumunda MR ve BT uygulamaları ile doktorlar, hastalığın asıl nedeninin ne olduğunu çözmeye ve tedavi yöntemi uygulamaya çalışırlar. Unutulmamalıdır ki sırt bölgesinin sürekli olarak kambur olması, yapısı bozuk bir sandalye de eğri bir şekilde oturulması ya da bu gibi daha birçok farklı sırt yapısını bozacak etken, ciddi ağrılara neden olacaktır. Omurilik kısmından da meydana gelebilecek herhangi bir problem olabilir. Bu nedenle sizlere öncelikli tavsiyemiz, şiddetli sırt ağrısı çekiyorsanız en kısa süre içerisinde herhangi bir ortopedist ile görüşmeniz ve tedaviye başlamanız olacaktır.

kaynak:sağlık rehberi

Sivilce ve Akne Tedavisi


Sivilce ve Akne Tedavisi

Sivilce genellikle hayatın en genç ve en güzel döneminde cildi etkiler. Cilt en güzel giysimizdir. En pahalı ve  en güzel kıyafet bile lekelenirse değerini yansıtamaz.  Cilt güzelliği dış görünüşte,
ilk imaj oluşturmada  önemli rol oynar. Yağlı, gözenekli, siyah noktacıklı, iltihaplı, kırmızı lekeli ve izlerle dolu bir cilt ilk izlenimi bozar. Sivilceli  kişi  temizliğine dikkat etse bile, cildi temiz değilmiş  görüntüsü verebilir. Özellikle dış görünüşün çok önemli olduğu ergenlik çağında sivilcelerin çıkması kişilik gelişimini etkiler. Kişinin kendine olan özgüvenini sarsabilir. Yetişkinlik çağında ortaya çıkan veya devam eden sivilceler yine dış görünüşün bozulmasına ve bireyin kendine olan güvenini kaybetmesine yola açmaktadır. kendine güven kaybına yol açmaktadır.

Sivilce çok yaygın bir problemdir. Dünyada en çok görülen hastalıklardan bir tanesidir.  Ortaya çıktığı dönemden sonra kalıcı izler bırakabilmesi nedeniyle tedavisi çok önem kazanmaktadır. Sivilce derin izler bıraktıktan sonra bu izleri gidermek çok zor ve pahalı bir iştir. Çoğu kez sivilce izleri hafifletilebilir ancak tamamen yok etmek mümkün olmayabilir.  Sivilce yüz, sırt, göğüs ve omuzlarda en sık görülür. Bunlar sürekli göz önünde olan bölgelerdir ve saklaması zordur. Sivilceleri kapatmak için yapılan makyaj cildi havasız bırakarak sivilceleri daha da derinlere iter. Bu durumda sivilce tedavisi daha zor ve karmaşık hale gelmektedir. 

Sivilce tedavi sonuçları hemen ortaya çıkmayan ve iyileşse bile tekrar edebilen bir hastalıktır. Bu yüzden sabır ve takip gerektiren bir hastalıktır. Hastalar düzenli takip edilmez ve tedavilerine devam etmezlerse sivilce  tedavi olamayan bir hastalıkmış gibi görünür. Oysa sivilce tedavi edilebilir en azından kontrol altında tutulabilir bir cilt hastalığıdır.

Cilt doktorlarına, her ay bir sürü sivilce hastası gelir. Cilt hastalığı polikliğinde sivilce şikayeti olan hastalar büyük yer kaplar. Sivilce en sık gördüğümüz şikayetlerdendir. Bize sivilce şikayetiyle başvuran hastaların bir kısmı tedavisine devam eder, bir kısmı ise tedaviyi bırakır. İyileşmeyen hastalar, genellikle tedavisini yarım bırakan veya ilaçlarını düzenli kullanmayan hastalardır. Sivilcenin tipine ve şiddetine uygun tedavi  düzenlenen hastalarda,  eğer düzenli bir şekilde tedaviye devam edilirse,   iyileşme gerçekleşir.  Ancak yaşı küçük olan hastalar, 20’li yaşların başında olan hastalar ve iltihaplı sivilcesi olan hastalarda hastalığın tekrar şansı yüksektir. Bilinmesi ve kabul edilmesi gereken, bir süre bu hastalığa doktorunuzla beraber mücadele etmeniz gerekeceğidir.  Sivilcenin tekrar olasılığını azaltan en etkili ilaç isotretinoindir. Sivilcede  belli tekrarı engellemek için belli bir dozda ve sürede kullanılmalıdır ve buna rağmen hastalığın tekrar şansı % 30-40  civarındadır. O zaman tekrar  bu ilaçla veya başka ilaçlarla tedaviler yapılabilir. Bazen   yan etkileri nedeniyle bu ilacın kullanımı uygun olmayabilir. Çok sık tekrar eden şiddetli sivilcelerde hormon bozuklukları veya sivilcenin üzerine başka bir mikrop eklendi mi (gram negatif folikülit?) diye araştırma mutlaka yapılmalıdır.

Ebru’nun sivilceleri

Ebru yüzünde orta derecede sivilce bulunan bir hastaydı. Bir sene önce tedavi etmiştim ancak  tekrar sivilceleri ortaya çıkmıştı. Klasik tedaviye yanıt alamadım ve oral isotretinoin başladım. Ebru’ya sivilcelerinde ilk ay artış olabileceğini söyledim. Ebru 1 ay sonra geldiğinde çok şaşırdım. Çünkü hiç beklemediğim bir sivilce atağı geçiriyordu. Yanaklarında inanılmaz derecede iltihaplı sivilceler olmuştu. Niye beni aramadığını sordum .  Bana  sivilcelerin çoğalabileceğini söylediğimi, bu yüzden aramadığını ifade etti. Ayrıca şehir dışında okuyordu. Bu arada artan sivilceleri nedeniyle etraftan duymadığı kalmamıştı. Herkes başka bir doktor veya çeşit çeşit tedaviler öneriyordu. Ama o    güvenmiş ve kontrolüne gelmişti. İlk iş olarak tedavisini kısa bir süre kestik. Antibiyotik tedavileri ekledim. Yeterli gelmeyince kısa süreli kortizon tedavisi uyguladık. Bu tedavilerin sonunda  hastanın iltihapları kurudu. İlacına tekrar başladık. Bir daha sivilce atağı yaşamadı. Altı ayın sonunda iz bile kalmadı. Hasta doktoruna güvenmenin karşılığını almıştı.  


Lale’nin sivilceleri

Lale bir arkadaşımın tavsiyesi ile gelmişti. Yeşil gözlü, 18 yaşında ve çok güzel bir genç kızdı. Alın ve çenesinde kapalı komedonlardan zengin sivilceleri vardı.  Kendisine klasik tedavi düzenledim, 1 ay sonra komedon temizliğine çağırdık. Sanırım kapalı komedonlardan iltihaplı sivilcelere dönüşme olabileceğini çok iyi ifade etmedim. Çünkü ben de alın bölgesinde  aktivasyon beklemiyordum. Geldiğinde şiddetli bir sivilce atağı vardı. Kendisine ve ailesine durumu izah ettim. Ancak aile pek tatmin olmadı. Oysaki sivilce tedavisi esnasında ilk 1-2 ayda sivilcelerde artış normaldir. Önemli olan 2. aydan sonra olmamasıdır. Tedaviye devam ettik. 2-3 ay içinde sivilceleri yatıştı. Ancak daha sonra tedaviye gelmediler. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra geri geldiler çünkü lale’nin sivilceleri tekrarlamıştı. Lale’nin babası evhamlı ve kuşkucu yapıda olan bir insandı. Beni sorguya çeken ve güvensiz  bir yüz ifadesiyle  kızının sivilcelerinin iyileşmediğini söyledi.. Ona tedavi süresince ilk dönemde artabileceğini ve erken ara verilen tedavide tekrarlar olabileceğini söyledim. Ancak hiç beni dinler gibi bir hali yoktu. Zaten bir daha tedaviye gelmediler. Üzüldüm çünkü Lale’ye yardımcı olabilirdim. Ama babası tüm kuşkuculuğuyla buna izin vermemişti.  Lale'yi bana gönderen arkadaşımla 3 yıl sonra karşılaştım. Lale'nin yüzünün çok kötü olduğunu ve bu sene isotretinoin tedavisine başlamak zorunda olduğunu öğrendim.. Oysa Lale’ye 3 yıl boyunca uygun tedaviler yapılabilir ve cildinde iz bırakacak sivilcelere engel olunabilirdi.


Derya’nın sivilceleri

Derya, senelerdir, ergenlik çağından beri, sivilce şikayeti olan bir hastaydı. Yüzünde çok sayıda kapalı ve açık komedonlar, papüller, püstüller mevcuttu. Çok doktor dolaşmıştı. Bir dönem tedavi olmuş ancak sonra sivilceleri tekrar nüksetmişti. Daha sonraki tedavilerden de çok az yanıt alabilmişti. Derya’ya tedavisinin uzun süreceğini; tedavisini, etkilerini, yan etkilerini anlattım. Ancak Derya’nın yüzünde gözünde soru işaretleri uçuşuyordu. Kendisine yaptığım açıklamalar bir türlü onu tatmin etmiyordu. Doktorlara hatta bence kimseye güveni yoktu. Ona önce klasik tedavi yapacağımı daha sonra komedon temizliği uygulayacağımı söyledim. İlk tepkisi cilt temizliğinden sonra iz kalır mı oldu. İz kalsa niye bunu uygulayalım, iz kalıp kalmayacağını hesap etmeden tedavi düzenlenir mi diye söylesem de açıklamalarım onu tatmin etmedi.  Kontrole çağırdık ama gelmedi. Derya halen sivilceleri ile uğraşıyor mu bilmiyorum.

Elif’in sivilceleri

Elif, ergenlik çağına girerken henüz 12 yaşında iken annesi tarafından tedaviye getirildi. Daha önce doktora gitmişler ancak sonuç alamamışlardı. Elif’in sivilceleri tüm yüzünde yaagın çok sayıda kapalı ve açık komedondan oluşuyordu. Yer yer iltihaplı sivilceleri vardı. Çok güzel bir kız çocuğu olan Elif, sivilceleri yüzünden kendine güvensizdi. Ona  lokal retinoidlerden oluşan bir tedavi ile komedon temizliğinden oluşan tedavi düzenledik. Tedaviden 6 ay sonra düzeldi. Ancak yaşı küçüktü. Bu yüzden tedaviden bir süre sonra komedonları tekrar ediyordu. Bizde bir kaç sene bu tedaviyle devam ederek Elif’in sivilcelerini kontrol altında tuttuk. Elif 15-16 yaşına geldi. Arada annesine Elif’in sivilcelerini artık lokal tedaviyle kontrol altında tutamayacağımı, yaşının da müsait olduğunu bu yüzden oral isotretinoin tedavisine geçebileceğimi söyledim. Annesi şiddetle karşı çıktı. Ben de lokal tedavilerine devam ettim. Ancak bir süre sonra işin içinden çıkamaz hale geldik. Üstelik böyle giderse Elif’in cildinde kalıcı izler kalacaktı. Artık  sağlığı ve durumu  uygun olduğu için isotretinoin başlayacağımı söyledim. Reçeteyi yazdım. Ama Elif bir daha getirilmedi.  Oysa başka seçenek yoktu. Elif, bu ilacı kullanmalıydı. Şimdi annesi sayesinde ömür boyu yüzünde kalabilecek izlere sahip olacak. Annesi,, kendi korkularını doktorun söylemine üstün tutmuş, kızının cildine istemeyerek de olsa zarar vermişti.

Selma’nın sivilceleri

Selma ergenlik döneminden sonra sivilcelenen bir hastaydı.  Sonradan sivilcelenen tüm hastalar gibi çok mutsuzdu. Çünkü sivilceye alışık değildi. Genç kadın olduğu dönemde yüzünde kızarıklık, sivilce ve izlerden muzdarip olmuştu. Muayeneye geldiğinde yüzünü inceledim. Çene etrafında iltihaplı  sivilceler ve kapalı komedonlar vardı. Tüylenme, saç dökülmesi,  adet düzensizliği ve kilo prolemi olmadığından hormon bozukuluğu düşünmedim. Selma,  ağızdan ilaç almaya pek taraftar  değildi. Tipik genç kadın sivilcesi mevcuttu.  Selma’ya önece kısa süreli ağızdan ve lokal antibiyotik, retinoid başladım. Hasta düzenli kontrollerine, komedon temizliği ve kimyasal soyma tedavilerine geldi. 4 ayın sonunda sivilceleri geçmiş ancak lekeleri kalmıştı.  Lazerle leke tedavisine  devam edildi. Bu bölgenin sivilce tekrarına açık olduğu  belirtildi. Tekrarı halinde ağızdan tedavilere geçilebileceği söylendi. 1 yılın sonunda hastanın cilt problemi tekrar etmemişti.

Hasan’nın sivilceleri

Hasan ergenlik çağında bir delikanlıydı. Ailesiyle gelmişti. Konuşurken göz teması kurmuyordu. Tedirgin ve bir an önce gitmek ister gibi bir hali vardı. Sürekli öfleyip püflüyordu. Bu tür hastalar tedaviden sıkılan ve uzun süre ilaçlara devam edemeyen hastalardır. O yüzden mümkün olduğunca az ilaç, sık kontrol gereklidir. Ilaçlar çok miktarda ve karışık verilirse bıkıp tedaviyi hepten bırakırlar.  Genellikle hastayı tedavi olmaya aile zorlar.  Hasan’ın orta derecede sivilcesi vardı. 15 yaşındaydı. Onun için klasik tedaviye başladım. Çok az sayıda ama etkili ilaçlar verdim. Ayda bir değerlendirdik. 5 ayın sonunda Hasan düzelmişti. Artık Hasan’ın eski sıkılgan halinden eser kalmamıştı. Kontrollere gülerek geliyordu.

Ayşegül’ün sivilceleri

Ayşegül; sarışın, uzun boylu çok güzel bir kızdı. Yüzünde iltihaplı sivilceler ve izler mevcuttu. Yakından bakıldığında çok sayıda kapalı komedonu vardı. Ayşegül’e klasik tedavi başladım. Ona tedavinin başlarında retinoidlere bağlı olarak sivilcelenme artışı yaşayabileceğini söyledim. 1 ay sonra geldiğinde sivilcelerinde fazlasıyla alevlenme olmuştu. Tedaviye antibiyotik ekledik. İlaçlarına devam etti. Bu arada komedon temizliğine geldi. İkinci ve üçüncü aylarda da çene bölgesinde  sivilceler devam ediyordu. Ona ağızdan İsotretinoin başlayabileceğimizi söyledim. O bana bu ilacı kullanmak istemediğini söyledi. Tedavisine düzenli devam etti. Ayda bir komedon temizliği yapıldı. Dördüncü ayda nihayet sivilceleri sönmüştü. Altıncı aydan sonra iz tedavisine başlamıştık. Ayşegül düzenli komedon temizliği ve  sürme ilaç kullanımı ile düzelen şanslı hastalardandı.

Dilek’in sivilceleri

Dilek orta 3.sınıftan beri sivilce atakları geçiriyordu. Lise yıllarında sürme ilaçlarla tedaviye çok çabuk yanıt alıyorduk. Ancak lise sonrası sürme ilaçlar ve antibiyotikler fayda etmemeye başladı. Bunun üzerine ağızdan İsotretinoin başladık. Ne yazıkki Dilek allerjik bünyeliydi. Tedaviye başladıktan kısa bir süre sonra yüzünde ve vücudunda şiddetli egzamalar ortaya çıktı.. Bunun üzerine ilacın dozunu çok düşürerek lokal ilaçlarla kombine tedaviye devam ettik. Dilek iyileşti ancak ilacı tam doz veremediğimiz için 8 – 12 ay sonra sivilce tekrarları başladı. Her seferinde sürme ilaçlarla başladım ama ağızdan çok düşük doz isotretinoin eklemek zorunda kaldım. Son atağında bu ilaçlar da yeterli olmadı. Bu yüzden iki haftada bir komedon temizliği ve lazer tedavisi ekledim. Bu tedaviden sonra 1,5 ay içinde iyileşti. Şu anda sivilceleri kontrol altında. Dilek umudunu kesip tedavi olmasaydı, bu iyileşmeyi göremeyecekti. Hiçbir zaman umudunuzu yitirmeyin.
Sivilce (akne) nedir?
Sivilce (akne) yüz, boyun, göğüs, sırt , omuz ve üst kollarda görülen, yağ kanallarını tutan bir hastalıktır. En sık ergenlik çağında görülmekle birlikte 20 li yaşlarda ve hatta 40 lı yaşlara kadar devam edebilir . Her zaman olmasa da sivilceli kişiler genellikle yağlı bir deriye sahiptir. Akne zamanla, ilerleyen yaşlarla birlikte iyileşebilir. Yine de bunun olmasını beklemek gereksizdir.
Çünkü tedavi edilmeyen akneler skar denilen kalıcı,
ciddi izler bırakabilir.
Ayrıca akneli dönem uzun sürebilir.
Bu dönem içinde kişiye görüntü bozukluğu yaratarak
can sıkar ve psikolojik olarak rahatsızlık  verebilir.
Bu yüzden bir dermatolog tarafından tedavi edilmesi uygundur.
Sivilce (akne) nasıl oluşur:
Hem erkek hemde kadınlarda bulunan erkeklik hormonları ergenlik
çağında yükselir ve derideki yağ bezlerini uyarır ve genişletir. Bu yağ bezleri,
aknenin ensık görüldüğü alanlarda (yüz, göğüs,sırt) bulunur.
Yağ kanalları folikül olarak adlandırılan kıl içeren kanallarla da bağlantılıdır. Yağ bezleri sebum olarak adlandırılan yağlı bir madde üretir. Sebum, deri üzerine deri yüzeyine açılan kıl folikülleri vasıtasıyla boşalır. Bu kıl foliküllerinin ağızları por olarak adlandırılır. Sebum yani yağ , kıl folikül kanalındaki hücrelerin dökülmesi ile birlikte kanalda yapışkan bir hale gelir. Böylece por tıkanmış olur. Bakteriler foliküldeki yağ ve hücrelerle beslenerek çoğalırlar. Bu bakteriler kimyasal maddeler salgılayarak  burada bir reaksiyon yaratırlar ve folikül duvarı parçalanır. Sebum, bakteriler, ve hücreler deri içine dağılarak kızarıklık şişme ve iltihap akıntısına neden olur. Nadiren akneler hormonal dengesizliğe de bağlı olabilir.
Hafif sivilce (akne) tedavileri:
Hafif sivilceler (akne) topical jel solusyon ve losyonlarla tedavi edilir. Ekstra vitamin ve minerallerin kullanımının tedaviye faydası bulunmamıştır.
Yüzünüzü su ile hafif bir temizleyici sabun veya antiseptik jel kullanarak günde iki kez yıkayın
Sivilce (akne) ürünlerini sadece akne üzerlerine nokta halinde değil tüm etkilelen alanlara yayarak uygulayın.
Sivilce (akne)  tedavi ajanları ilk 2-4 hafta kuruluk yaratabilir. Zamanla cilt bu reaksiyonları göstermez.
Yağsız bir nemlendirici kuruma şikayeti için kullanılabilir.
Yağlı kozmetikler, fondoten, krem ve güneş koruyucular kullanılmamalıdır.
Iyileşme 2-4 ay arasında olabilir.
Şiddetli tahrişlerde tedavi bırakılmalı doktorunuzla görüşülmelidir.
Hafif derecede ki aknelerde genellikle topikal yani dışardan sürme şeklinde ilaçlar kullanılır
Topikal sivilce (akne) ilaçları
Antiseptic deri temizleyicileri
Benzoyil peroxide
Azeleik asit
Antibiotikler: clindamisin eritromisin
Retinoidler: tretionin adapalene
Orta dereceli sivilcede (akne) tedavi:
Burda da topical ajanlar yanısıra oral tedavilerde uygulanır.
Antibiotikler tetrasiklin, eritromisin doksisiklin,
Kadınlarda östrojen ve antiandrojen tedaviler diane 35 , spirinololakton vb
Tedaviye dirençli aknede isotretionin

kaynak:sağlık ansiklopedisi

Uçuk


Uçuklar dudak çevresinde görülen küçük lezyonlardır. Herpes simpleks isimli virüsün neden olduğu oluşumlar çok yaygın olarak görülmektedir. İnsanların yüzde sekseni herpes simpleks isimli virüsü taşır. Bu virüs tipine göre üreme organı çevresinde de uçuklara neden olmaktadır. Virüs taşıyıcılarının pek çoğunda uyku evresinde bulunur. ancak bir defa ortaya çıktığında tekrarlaması ile bilinir.
Virüs özellikle bağışıklık sisteminin zayıfladığı zamanlarda ortaya çıkar. Virüsün tamamen öldürülmesi için bir yöntem bulunmamaktadır. Ancak zayıflatılabilir ve nüksetmesi engellenebilir.

Uçukta ilk olarak gribe benzeyen halsizlik ve ateş görülmekte, daha sonra küçük, kırmızı içi sıvı dolu kabarcıklar oluşmaktadır. Kabarcıklarda dokunma ile hissedilen acı vardır. Birkaç gün içinde kabuklanma görülür. Kabarcıklar ortalama 7-10 gün içinde geçmektedir. Daha uzun süren döküntüler enfeksiyon belirtisi olabilir. xsaglik.com
Virüs kabarcıklara dokunulması ya da içindeki sıvının teması ile geçer. Virüslü kişinin tükürüğü gibi vücut salgıları da bulaştırıcıdır. Virüs vücutta varsa ya da temas ile geçmişse döküntülerin oluşumunu hızlandıran bazı faktörler vardır. Bunlar dudakların güneş ya da rüzgar nedeni ile kuruması, yorgunluk, ateş, kadınlarda hormonal değişmeler, kronik hastalıklar, strestir.xsaglik.com
Uçuklu bölgelerde açık yaralar oluşuyorsa mutlaka doktora başvurulmalıdır. Özellikle iki haftada iyileşmeyen, sık tekrarlayan ve gözlerde sulanma ve yanmalarla eşlik eden vakalarda doktora başvurulması şarttır.
Uçukları tedavieden ilaçlar enfeksiyon riskini azaltır ve uçuğun iyileşme sürecini hızlandırır.Bu ilaçlar pahalı ve yan etkileri çok olan türde olduğundan doktor tavsiyesi olmadan kullanılmamalıdır.xsaglik.com
Uçuk esnasında baklagiller, et, balık ve süt gibi güçlü gıdalar azaltılmalı, meyve-sebze ve tahıl ağırlıklı beslenilmelidir. Çikolata, fındık ve jelatin içeren gıdalar alınmamalıdır.
Virüsün yayılmasını önlemek için kişisel eşyalar paylaşılmamalı, uçuklu kişi ile temas edilmemeli, eller sıkça yıkanmalıdır. Güneşe çıkılmadan önce koruma faktörü yüksek ürünler kullanılmalı ve nemlendirici uygulanmalıdır. Stres uçukları tetikleyici olduğundan gevşemeye özen gösterilmelidir. Bağışıklık sisteminin gücünü korumak için düzenli uyku şarttır.
Uçuk ortaya çıktığında acıyı dindirmek için buz paketi uygulanabilir. Melisa çayına batırılmış bir pamukla kompres yapmak faydalıdır. Antioksidanlar, E ve C vitaminleri takviye olarak alınabildiği gibi özellikle E vitamini sıvısı acıyı azaltmak için haricen uygulanabilmektedir. 

kaynak:sağlık ansiklopedisi

Bulaşıcı hastalık bulaşma yolları


Bulaşıcı hastalık bulaşma yolları:
Genellikle toplum içinde okul, işyeri, arkadaş ortamında insanlar birbirleriyle çok yakın temas halindedirler. Böyle durumlarda bulaşıcı hastalığın bulaşması an meselesidir. Böyle durumlarda nefes, öksürme, öpme durumlarında bulaşıcı hastalık rahatlıkla bulaşabilir.
Kan yoluyla ve cinsel yolla’da AIDS vb. bulaşıcı hastalık türleri geçebilir.
Bulaşıcı hastalığa yakalanan kişinin kullandığı eşya ve malzemeleri kullanarak geçebilir. Bulaşıcı hastalık taşıyan kişi kullandığı eşyaya dokunma ve nefes yoluyla virüs veya mikropu eşyaya rahatlıkla bulaşabilir.  Ve bizimde kullandığımız durumda bize de geçebilir.
En önemli nedenlerden birisi’de kişisel temizliğimize önem vermektedir. Örneğin el ve yüzümüze gerekli temizlik ile mikrop’dan koruyabiliriz böylece bulaşıcı hastalığın bulaşmasını zorlaştırabiliriz.


kaynak:xsaglık.com

Ağrıda İlaçsız Yöntemle




Ağrı kontrolünde, analjezik adı verilen ilaçlar ve cerrahi operasyonlar yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu yöntemlerin tek başına yetersiz kalması ya da kullanılmasının tercih edilmediği hallerde ilaçlarla birlikte ya da tek başına değişik ağrı geçirme yöntemleri uygulanmaktadır. En etkili ağrı geçirme şekli, kontrollü ve bilgili olarak ağrı kesici kullanımı ile birlikte ilaçsız tedavi yöntemlerinin uygun şekilde kombine edilmesidir.
Doğal ağrı geçirme yöntemleri, ağrıların tarihi ile eşdeğerdir. İnsanlar acılarını hafifletmek için içgüdüsel yöntemler kullanışlardır. Bu yöntemler günümüzde de ilaçlı tedaviye eşlik ederek, ağrının etkilerini azaltmaktadır. Bu yöntemler kişinin kendisini kontrol edebilmesini sağlarken, kendini ağrı karşısında çaresiz hissetmesini engelleyerek kişinin ağrıya odaklanmasını hafifletir. Kullanılan ilaçların miktarında düşmeyi sağlar ve dolayısıyla ilaçların yan etkilerini de hafifletir.

İlaçsız ağrı kontrolü tekniklerinde ilk olarak periferal teknik adı verilen yöntemi inceleyelim. Bu teknikte ağrı kesici özelliği olan deri patı monte edilerek, zarar vermeden uyartı sağlar. Bu yöntemlerde sıcak ve soğuk kompresler, titreşim,mentol, su tedavisi, elektrik akımı, masaj ve dokunma tedavileri vardır. Yöntemlerin hiçbirinde vücuda yapılan bir kesi sözkonusu değildir. Hasta ve hastanın ailesi tarafından kolayca uygulanabilir. Doğru kullanıldığı takdirde, ağrı ile seyreden ödem, iltihaplanma, doku hasarı, spazm ve fonksiyon kayıplarında kolayca kullanılabilirler.
Bir diğer yöntem davranışsal yöntemdir. Davranışsal tekniklerde ağrının azaltılmasının yanısıra hastaya kendini kontrol etme yeteneği de kazandırılır. Hastanın kendine olan güveni, kendisine olan saygısı artar. Davranışsal teknikte kullanılan alt yöntemler, dikkat dağıtma, hayal gücü kullanımı, müzik ve egzersizle gevşemedir.
İlaç dışı teknik kullanımında hastanın uygulamak istediği tekniğin seçimi önemlidir. Kişinin bireysel yetenekleri yöntemleri uygulamada rol oynar. Bu tedavi yöntemleri ancak hasta istekli ise başarıya ulaşabilmektedir.

kaynak:alternatif sağlık

Uyku Bozuklukları




Uyku Bozuklukları

Uyku bozuklukları oldukça sık karşılaştığımız problemlerden biri.Gece uykusu saatleri önemli kişisel farklılıklar göstermekte.Örneğin bazılarımız erken yatıp erken kalkmayı,diğerleri ise geç yatıp geç kalkmayı tercih ederler.Geç yatanlar akşam saatlerinde erken yatanlar ise sabah saatlerinde daha verimli olurlar.Gece uyku saatini belirleyen önemli faktörlerden biri de uyku öncesinde geçirilmiş uyanıklık süresidir.Öğleden sonraki saatlerde özellikle yemek sonrası hissedilen uykululuk hali hemen hemen hepimizin yaşadığı bir deneyimdir.Vücut ısısının kısmen düşmesi ile ilgili olarak yaşadığımız bu uykululuk hali özellikle sıcak iklim kuşaklarında öğleden sonra uykularının alışkanlık haline dönüşmesine sebep olmuştur.Öğleden sonra 1/2-1 saat uyuduğumuzda, bu durum gece uykusunun 1-2 saat kaymasına sebep olmakta,böylece gece uykusu da kısalmaktadır.

Uyku Bozukluklarının Türleri :
Dissomni
Parasomniler
Tıbbi ve psikiyatrik sebepli uyku bozuklukları
Diğerleri
 
Dissomni : 

Dissomni terimi uykunun başlatılması ve sürdürülmesinde güçlük,aşırı uykululuk,uyku-uyanıklık siklus bozukluklarını tanımlamaktadır.

Dissomni Sebepleri : 
Psikofizyolojik ve psikiyatrik sebeplerle ortaya çıkan uyku bozuklukları:
Bu 2 sebeple sıklıkla insomnia hali ortaya çıkar.
- Psikofizyolojik olanlar daha sık görülmekte ve ikiye ayrılmaktadır :

a.Geçici insomnia evlilik ve iş hayatındaki zorluklara bağlı olarak ortaya çıkmakta,genellikle de 2-3 hafta süre sonrasında düzelmektedir.

b.Kalıcı olanları ise şiddetli anksiyete ile birlikte olmakta,negatif şartlanma ile uyuyamama bir davranış biçimine dönüşmektedir.
İnsomnia ( uyku bozukluğu ) birçok psikiyatrik hastalığın ana semptomu olarak da ortaya çıkar.Örneğin;depresyonun kesin teşhis kriterlerinden biridir.Burada insomnia hali objektif kriterlerle ortaya konabilmektedir.Halbuki bazı psikiyatrik hastalıklarda objektif insomnia bulguları olmaksızın hasta uykusuzluktan yakınmaktadır.
Psikolojik ve psikiyatrik sebeplerle aşırı uykululuk hali de ortaya çıkabilirse de uykusuzluğa oranla çok seyrek görülmekte hatta bazı yazarlarca objektif verilerle kanıtlanamayacağı iddia edilmektedir.

Alkol ve ilaçlara bağlı uyku bozuklukları : 
Çeşitli drogların insomnia veya gündüz uykululuk haline sebep oldukları bilinmektedir.Bunlar içinde en önemlisi gece uykusunu bozmaları nedeni ile üzerinde durulması gereken MSS stimülanları ve alkoldür.Özellikle bazı kişilerce alkol yanlış bir inançla uykusuzluğu tedavi amacıyla kullanılmaktadır.Bu maksatla alkol alındığında uyku latensi ( uykuya dalma süresi ) kısalmakta,ancak gece boyunca sık uyanıklıklarla uykunun kalitesi bozulmaktadır.Hipnotikler de benzer bir etki ile uykunun kalitesini bozmakta,ertesi gün etkileri devam ettiğinden sedasyona ( bitkinlik hali ) sebep olmaktadırlar.Uzun süre kullanım ile de bu droglara tolerans ( bağımlılık ) gelişmektedir.Bu nedenle insomnia tedavisinde hipnotiklerden yararlanmak istenildiğinde çabuk etkili yarılanma ömürleri kısa ( etki süreleri kısa ) olanlar tercih edilmeli ve uzun süreli kullanımdan kaçınılmalıdır.
 
Solunum ile ilgili uyku bozuklukları : 
Solunum bozuklukları da hem " insomnia"ya hem de gündüz aşırı uykululuk haline sebep olurlar.Bu grubu oluşturan hastalıklar içinde en sık görüleni obstruktif uyku-apne sendromudur.Bu hastalarda uykuda yüzlerce defa tekrarlayan solunum bozuklukları sonucunda aşırı uykululuğa sebep olmaktadırlar.Sonuçta sağ kalp yetmezliği,pulmoner ve arteriyel hipertansiyon ortaya çıkmaktadır.Hastalık %90 şiddetli horlaması olan şişman,kısa boyunlu erkeklerde görülse de,özellikle menopoz sonrasında seyrek olarak kadınlarda da görülebilmektedir.
Sentral uyku-apne sendromu üzerinde önceleri yoğun araştırmalar yaplımış,anormal solunum olayları obstruktif,mikst ve sentral olarak ayrılmıştır ( beyinsel sebepler );ancak son zamanlarda bu ayırımın pratik bir önemi olmadığı,sentral uyku-apne sendromunun bazı nörolojik hastalıkları seyrinde rastlanan nadir görülen bir sendrom olduğu ortaya çıkmıştır.
Periyodik bacak hareketleri ve uykusuz bacaklar sendromu: 
Periyodik bacak hareketleri de hem "insomnia"ya hem de gündüz aşırı uykululuğa sebep olsalar da sıklıkla hastalar"insomnia"dan şikayet ederler.Uykuda solunum bozukluklarında olduğu gibi uyku sırasında ritmik olarak tekrarlayan sıçramalar uykunun derinleşmesini engellemekte,bioelektrik ve davranışsal uyanıklıklar olmakta ve dolayısı ile ruhsal dinlenmenin sağlandığı REM döneminin süresi azalmaktadır.
Huzursuz bacaklar sendromu uykuda periyodik hareketlerle birlikte görülebilmekte veya tek başına ortaya çıkabilmektedir.Bu sendromde hastalar yatağa yattıklarında bacaklarında tarif edemedikleri bir huzursuzluk hissetmekte,kalkıp dolaştıklarında rahatlamaktadırlar.Huzursuzluk hissi uykunun başlamasını geciktirmekte ve hastalar daha çok insomniadan şikayetle hekime gelmektedir.
Toksik ve çevresel sebepli uyku bozuklukları: 
Bugüne kadar uyku bozukluğuna sebep olduğu ispatlanmış bazı- ağır metaller dışında insomniye sebep olan toksik madde yoktur.
Çevresel nedenler ise uykusuzluğa sebep olan en önemli nedenlerin başında gelmektedir.Gürültü,ışık ve ısı en önemli nedenlerdir.Diyet de uykuyu etkileyen faktörlerdendir.Örneğin bazı sütler insomniaya sebep olmakta veya aşırı aşırı sıvı alımı veya gıda alımı gece içi uyanıklık sayısını artırarak uykusuzluğa sebep olabilmektedir.
 
Narkolepsi-katalepsi sendromu: 
Genellikle genç yaşlarda görülür,tekrarlayan asıl şikayet gündüz kısa süreli ve sık uyku ataklarıdır.Hastalar bu kısa süreli uykulardan dinlenmiş olarak uyanırlar.Beraberinde katalepsi denen ve heyecanla ortaya çıkan ekstremite,baş ve boyundaki ani tonus kaybı hali ( baş,boyun,kollar veya bacaklarda ortaya çıkan ani güç kaybı .Örneğin başın aniden öne düşmesi ) olduğunda teşhis kesinleşir.Hastalığın 3.semptomu uykuya dalma sırasında ortaya çıkan ani,kısa süreli uyku paralizisi denen tonus kaybıdır.Dördüncü semptom ise yine uykuya dalarken ve uykudan uyanırken ortaya çıkan halüsinasyonlardır.

Uyku Bozukluklarının Tedavisi : 
Yukardakilere benzer şikayetleriniz varsa bir nöroloji uzmanına başvurmanız gerekmektedir.Teşhiste görüntüleme yöntemleri,beyin dalgalarını kaydedip incelenmesini sağlayan EEG yöntemi ve uyku laboratuarında hastanın uykusunun izlenmesi gibi tetkikler kullanılır.
İstanbuldaki en geniş olanaklara sahip uyku laboratuarı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalında bulunmakta ve Prof.Dr.Hakan Kaynak tarafından yönetilmektedir. Türk Uyku Araştırmaları Derneği Sayfası :http://www.tsrs.org.tr/

Kaynak :
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı/Nöroloji/ısbn 975-404-401-5

SAÇ DÖKÜLMESİ VE SAÇ BAKIMI




İnsan vücudunun büyük bölümü kıllarla kaplıdır. Kıllar görünüm yanında vücudun ısı dengesinin korunmasında da rol oynarlar. Gebeliğin 2. ayından itibaren üst dudak, kaş ve yanakta ilk kıl tomurcukları görünmeye başlar. Bu tomurcuklanmalar hücre kümeleri şeklinde olup 4. aydan itibaren tüm vücut yüzeylerine yayılarak artarlar.Normal bir erişkin insanda ortalama olarak 5.6 milyon civarında kıl bulunur. Bazı insanlarda kılların normalden fazla olmasına Hirsitismus denir. Kılların doğuştan yokluğuna Atrichie denir.Tamamen saçla kaplı bir başta ortalama 100.000 adet saç vardır. Bir saçın ortalama ömrü 2-7 yıl arasındadır. Bu süre sonunda saç kökünden yeni bir saç çıkmaya başlar ve eski saç dökülür.

Saç Nedir?

İnsan saçı keratin denen bir proteinden oluşur. Keratin tırnakta da bulunan dayanıklı bir maddedir. Saç epidermis denen derinin en dış tabakasının eldiven parmağı gibi deri içerisine uzanarak oluşturduğu bir kılıf içinden çıkar. Bu kılıfa dış kılıf adı verilir.Bununla saç gövdesi arasında iç kılıf bulunur. İç kılıf ile kıl arasında kütiküla bulunur. Kılı çevreleyen bu katmanlar bir arada deri içlerine uzanarak bir topuz oluştururlar. Buna bulbus (soğancık) denir.
Saç Dökülmesi / KELLİK
Kellige yol açan temel faktör 
Israilli bilim adamlari, kellige yol açan temel faktörü belirledi. Journal of Investigative Dermatology dergisine göre, Israil Teknoloji Enstitüsü bilim adamlari, gelecekte uygulanabilecek bir terapiyle, vücudun savunma sistemini harekete geçirerek saç dökülmesini önleyebileceklerini açikladi. Kafa derisinde bir veya daha fazla küçük yuvarlak ve yumusak kelliklerin meydana gelmesiyle baslayan hastaliga etkili bir tedavi uygulanamadigi ve hastaligin vücuttaki bütün killarin yok olmasina neden oldugu belirtiliyor. Hastaligin, vücuttaki beyaz hücrelerin, deride saç büyümesini saglayan hücrelerin bulundugu küçük keseciklere saldirmasiyla basladigi biliniyor.
Arastirmacilar, insandan aldiklari hastalikli deri parçasini, bagisiklik sistemi yok edilmis farelere asiladi. Bu sekilde farelerin bagisiklik sisteminin dokuyu reddetmesi önlendi ve hastalikli deride tekrar saç büyümesinin basladigi gözlendi.

Daha sonra insan T hücrelerini, saça renk veren hücrelerden alinan protein parçalariyla karistirarak farelere enjekte eden uzmanlar, hastalikli deride saç dökülmesinin tekrar basladigini saptadi.

Bilim adamlari, protein parçalarinin antijen gibi davranarak bagisiklik sistemini saldiriya geçirdigini düsünüyor. Simdiye kadar sadece steroitle tedavi yoluna gidilen hastaligin tamamen iyilestirilemedigini belirten uzmanlar, steroitin yan etkisinin de bulunduguna isaret ediyor.

Saç dökülmesi herkesin sorunu 
Kadinlarin yüzde 40'i, erkeklerin ise yaklasik yüzde 50'si yasamlarinin bir bölümünde saç dökülmesi sorunu yasiyorlar.

Ankara Üniversitesi Dermatoloji Anabilim Dali Ögretim Üyesi Prof.Dr. Cengizhan Erdem, kadin ve erkeklerde saç dökülmelerinin en sik rastlanan nedeninin, androjen (erkeklik) hormonlari, yas ve genetik özellikler sonucu ortaya çikan (Androgenetik) saç dökülmeleri olduguna dikkati çekti.

"Kadinlarin yüzde 40'i, erkeklerin ise yaklasik yüzde 50'si, yasamlarinin bir bölümünde bu tür saç dökülmesi ile karsi karsiya kalirlar" diyen Prof. Dr. Cengizhan Erdem, 40-50 yaslari arasinda her 10 erkekten 4'ünde belirgin bir saç kaybi bulundugunu, androgenetik saç dökülmesinin 10'lu, 20'li ya da 30'lu yaslarda da baslayabildigini kaydetti.
Saç dökülmesi hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilir. Erkeklerde daha sık olarak görülen saç dökülmesi, 25 yaşına kadar erkeklerin %25'ini, 40 yaşına kadar %40'ını, 50 yaşına kadar %50'sini etkiler.
Saç dökülmesinin tedavisine geçmeden önce, saç dökülmesinin tipi mutlaka bir uzman hekim tarafından incelenmelidir. Zira bir çok hastalık, bir çok hormonal, metobolik ve besinsel etkiler ile saç dökülmesi oluşabilir. Bunlar ortadan kaldırılmadan %100 tedavi hiçbir zaman mümküm olmaz.
Dökülme ve tedavisi
Stres, yorgunluk, ilaç kullanimi, hamilelik, menopoz, kalitimsal sorunlar, mevsim degisiklikleri gibi sorunlar saç dökülmesinin nedenleri arasinda gösterilebilir.
ERKEK
Erkeklerde saç dökülmesi daha çok hormonal sorunlardan kaynaklanir. Çok daha hizli seyrettigi için tedavide çabuk davranmak esastir. Çünkü saç dökülmesine sebep olan enzimler, normalde 3-4 yil olan saçin yasam süresini 1-2 yila indirir. Bu yüzden yeni saçlarin olusum süreleri kisalir ve onlar da saglikli olmaz. Bu sürecin sonucunda saç dokusu giderek güçsüzleşir ve sonunda ölür.
Erkeklerde saç dökülmeleri önlemek için lokal tedaviler, uygun vitaminler ve ek olarak stresi azaltacak ilaçlar tercih edilir, hormon tedavisi ise özel durumlar disinda önerilmez..
KADIN
Kadinlardaki erkek tipi saç dökülmesi çogunlukla 18-44 yaslari arasinda görülür. Dökülmeyi baslatan nedenin temelinde genellikle büyük bir stres ya da gerginlik yatar. Ilk belirtileri saçlarin güçsüzlesmesi, incelmesi ve tepeden yavas yavas baslayan dökülmelerdir. Ancak kadinlarda erkeklerdeki gibi tam bir kellik çok nadir görülür. Saç dökülmesinin yani sira deride yag bezlerinin çalismasini bozan bir hastalik görülebilir. Bu durumda bir hormon ölçümü yaptirmaniz gerekir.

Kellik sorunlarina karsi günümüzde saç ekimi operasyonlari basariyla uygulaniyor. Basin bir bölümünden alinan saçlarin eksik olan bölgeye transferi olarak anlatabilecigimiz bu cerrahi islemden günümüzde oldukça basarili ve kalici sonuçlar elde ediliyor.
Saç ekimi nasıl yapılır?
Ensenizden veya arka iki kulak arasından sağlıklı ve dökülmeme özelliği olan saç köklerinden küçük bir doku parçası alınır. Doku parçasının içindeki saç kökleri micro greftlere yani saç köklerine ayrılır. Açılmış alanlara cildin altına doğru toplu iğne başı büyüklüğünde ince kanallar açılarak içine saç kökleri ekilir.Canlı olan bu saç kökleri, ense üzerinde nasıl uzuyorsa, aynı şekilde uzar.
Bünyemizde bulunan konusunda uzman doktor ve hemşirelerle beraber gerçekleşen bu işlem 3 -5 saat sürer. Lokal anestezi ile operasyon yapılacağından hasta herhangi bir acı hissetmezOperasyon Sonucunda :
Ömür boyu dökülmeyen saçlara kavuşursunuz
Saçlarınız, diğer dökülmeyen alanlarda ki gibi uzar, berbere kestirebilir, boya yaptırabilirsiniz.
Ekilen saçlar kendi saçlarınız olacağından herhangi bir yan etkisi yoktur.
Saç Ekimi için ,doku alınan ensede yada kulak arkasında herhangi bir iz kalmaz.
Özel bakım gerektirmez, istediğiniz şampuanla yıkayabilirsiniz.
Normal uzama süresinde ,yaklaşık olarak 3-4 ayda saçlarınız uzar ve normal görüntüsüne kavuşur
Saç ekiminde kullanılacak olan saç kökleri , başın ense bölümünden yani iki kulak arasından  alınır. Bu bölümdeki saçlar erkeklik hormonuna duyarsız olduğundan dökülmeleri söz konusu değildir.
Saç nakli operasyonunu üç aşamada gerçekleşir.
1. verici alandan saç köklerinin alınması
2. alınan saç köklerinin ve yerleşecek olan yerlerinin hazırlanması
3. hazırlanan saç köklerinin ekilmesi işlemleridir.
1-Saç köklerinin alınması
Verici  alandaki saçların lokal anestezi altında alınması işlemidir. Etraftaki saçlar yapılacak işleme engel olmaması için bir tokayla tutturularak bantla yapıştırılır. Daha sonra köklerin alınacağı bölgedeki saçlar operasyon sonrası belli olmayacak şekilde bir traş makinası yardımıyla kısaltılır. Kısaltma işlemi sadece alınacak saç miktarı kadar olan bölgeyi kapsar.Saçların alınacağı bölgedeki kökler sayılarak alınması gereken bölge hesaplanır. Bölgeye daha sonra lokal anestezi yapılarak işleme başlanılır. Alınacak miktar ,ekilecek saç miktarına , saçların sıklığına ve yapısına , cildin elastikiyetine göre farklılıklar gösterir . Saçlı şeridin alınması esnasında saçların çıkış yönü belirlenmeli ve kesim buna göre yapılmalıdır. Saç köklerinin bulunduğu ince cilt tabakasının ince bir şerit şeklinde alınması ,yine verilebilecek hasarı en aza indirir. Daha sonra bu bölge karşı karşıya getirilerek estetik bir dikişle kapatılır.
2-Saçların ve yerlerinin hazırlanması
 Alınan şeritteki 1 li , 2 li , 3 lü saç grupları,deneyimli bir ekip tarafından greft adını verdiğimiz saç grupları haline getirilir. Yani greft 1, 2 ya da 3 (nadiren 4 lü , 5 li )saç kılı içeren çok ince saç kümecikleridir.  Burada en önemli olan hazırlama esnasında mevcut grupların yapılarına zarar verilmemesi ve mümkün olduğunca ince hazırlanmasıdır.
3-Saç köklerinin ekilmesi
FUT tekniğine uygun şekilde hazırlanan saç köklerinin ,açılan kanallara yerleştirilmesi işlemidir. Bu işlem 3 ila 4 kişilik bir ekip tarafından çok ince pensetler kullanılarak yapılır.Bu işlem ekilecek miktara ve mevcut saçların durumuna göre 1.5 ila 3 saat arasında sürer.Bu aşamada en önemli olan kısa bir süre içinde saç köklerinin hiç bir zarar vermeden yerleştirilmesidir. Ekip kök üzerine yapılacak her zorlamanın grefte zarar vereceğinin bilincinde olmalıdır.FUT tekniği ile mikroskop altında hazırlanan greftlerin ince olması sayesinde ,kökün kolaylıkla yerleştirilmesi mümkün olur. Saç ekimi 3.5 – 4 saat kadar süren bir işlemdir. Tamamıyla lokal anestezi altında yapılır ve ağrı duyulmaz. İşlemler sonrası uyulması gerekenler size ,işlem sonrası detaylı olarak anlatılacak ve yazılı olarak verilecektir. Bu uyarılar daha çok yıkama ile ilgili olup sadece 15 günlük bir dönemi kapsamaktadır. Bu süreden sonra dikkat etmeniz gereken bir unsur kalmaz

Saç Bakımı
"Bakımlı saçlar için doğal kürler"Güzel, parlak, canlı ve kolay şekil alan saçlara sahip olmak istiyorsanız, doğal bakım yöntemlerini tercih edin.
Yaz geliyor. Güneş ve denizin etkisiyle saçlarınız kuruyup yıpranacak. Tabii ki pek çok farklı ürün var saçlarınıza uygulayabileceğiniz. Ama illa da gidip en pahalı ürünlere tonla para vermeniz gerekmiyor.
Her evde bulunan malzemelerle rahatça hazırlayabileceğiniz bu doğal maskeler, satın alacağınız pek çok ürüne nazaran saçlarınıza çok daha iyi gelecek.
Şimdi malzemeleri hazırlayıp, saçınızın ne tür bir bakıma ihtiyacı varsa ona uygun bir maske yapmaya başlayabilirsiniz:
Sıcak yağ tedavisi: Kurumuş ve yıpranmış saçları en iyi canlandırma yöntemi zeytinyağı tedavisidir.
Saçlarınıza parlaklık vermek ve beslemek için 2 çorba kaşığı zeytinyağını ısıtın. Bunu yavaş yavaş tüm saç derinize yedirin. Sıcak suda ıslattığınız bir havluyu sıktıktan sonra bir türban gibi başınıza sarın. Havlu soğurken bu işlemi iki veya üç defa tekrarlayarak, başın yağı iyice emmesini sağlayın. Sonra saçlarınızı yıkayarak, iyice durulayın.

Hintyağı tedavisi: Yarım çay fincanı hintyağını ısıttıktan sonra baş derinizi ovarak saçınızın yağı emmesini sağlayın. Yavaş yavaş tarayacağınız saçlarınızı kaynar suya bastırıp sıktığınız havluyla sarın. Bu işlemi yaptıktan sonra yarım saat kadar bekleyip şampuanla yıkayın. Bu tedavi, fazla ince, çabuk kırılan, kuru saçlara iyi gelir.

Zeytinyağı ve bal tedavisi: Yarım çay fincanı yeşil zeytinyağıyla bir çay fincanı süzme balı karıştırın. Bu sıvıyı iyice sallayıp çalkalayın ve bir kaç gün dinlenmeye bırakın. Daha sonra bu karışımı baş derinize ovarak ve tarayarak yedirin. Ancak bu işlemi yaparken tarağın dişlerinin baş derinize batmamasına özen gösterin. Başınıza bir naylon torba geçirerek, başın sıcaklığını muhafaza etmeyi sağlayın. Karışımı başınızda yarım saat beklettikten sonra, saçlarınızı bol suyla durulayın. Bu işlem, koyu renk saçların ışıltılı bir hal alıp parlamasını sağlar.

Protein tedavisi: Yumurta ile yapılacak protein tedavisi hemen hemen her tür saç için uygundur. İki yumurtayı çırpın ve içine yavaş yavaş bir çorba kaşığı zeytinyağı, bir çorba kaşığı gliserin, bir çorba kaşığı sirke, mümkünse elma sirkesi ilave edin. Saçınızı bir kez şampuanladıktan sonra saçlarınıza bu karışımı sürüp 15-20 dakika bekleyin. Saçlarınızı iyice duruladıktan sonra saçlarınızın çok kısa sürede canlandığını fark edeceksiniz.

Kakao yağı tedavisi: Koyu renk saçlı kişilerin uygulayabileceği bir başka bakım yöntemi ise aşağıda anlatılan bu karışımdır. İçinde su kaynayan genişçe bir tencerenin içine daha küçük bir kabı oturtun. Yarım çay fincanı ayçiçeği yağını, 1 çorba kaşığı kakao yağını, 1 çorba kaşığı susuz lanolini bu ikinci kabın içinde eritin. Bütün bu yağlar eriyince, kabı kaynar suyun içinden alın ve karışımı iyice çırpın. Bu karışımdan 1 çorba kaşığı kadarını alarak buna 1 çorba kaşığı su katın, iyice karıştırın. Bu sıvıyı ovarak başınıza sürün ve bu durumda 15 dakika ile yarım saat arasında bekleyin. Ardından saçınızı yıkayıp durulayın. Bu tedavi koyu renk saçlara yeni bir canlılık ve parlaklık verir.

Mayonez tedavisi: Kuru saçların en büyük ihtiyacı saç derisinin tıkanmış olmasından dolayı kaynaklanan yağ eksikliğidir. Bu açığı gidermek için mayonez tedavisi uzmanlar tarafından önerilen bir bakım türüdür. Bir yumurtayı, 1 çorba kaşığı sirkeyi, 2 çorba kaşığı bitkisel yağı, işe koyulmadan hemen önce karıştırarak çırpın. Bu karışımı baş derinize ovarak iyice içirin. Ardından saçlarınızı tarayarak bütün karışımın saçlarınıza eşit yayılmasını sağlayın. 15 dakika böyle bekledikten sonra saçlarınızı yıkayarak durulayın. Bu tedavi baş derisine nem kazandırılmasına yardım eder, kuru saçın yağla beslenmesini sağlar
Kellik icin en eski recete 
Bilinen en eski tip belgesi olan 1862 yilinda gün isigina çikarilan ve M.Ö 1500`lü yillarda yazildigi belirtilen Ebers Papirüsü`nde, saç dökülmesini önlemek için reçete bulunuyor. Saç dökülmesini önlemek için demir, kirmizi kursun, sogan, kaymak tasi ve bal karisiminda hazirlanan ilacin yutulmasi ve Günes Tanrisi`na yakarmak gerektigi yer aliyor.

Saç bakımında yapılan yanlışlıklar
Kimileri saçlarına büyük özen gösterdiklerini düşünerek, farkında olmadan birçok yanlış yapar. Dermatologlar bu yanlışların da saçların yıpranmasına, zayıflamasına ve kötü görünmesine sebep olduğunu belirtiyor. Saçlarınızın güzelliğini koruyabilmesi için, onların bakımını ihmal etmemelisiniz.
En sık yapılan yanlışlar:
- Aşırı jöle veya sprey kullanımı
- Saç renginin sık sık değiştirilmesi
- Sık perma yaptırmak
- Aşırı güneş ışıkları
- Gereksiz yoğun saç bakımları
- Protein içeriği az olan diyetler
- Saçların kuruyken fönlenmesi
- Saçları sert fırçalarla aşırı fırçalamak

Eğer saçlarınız kıvırcıksa:
Saçlarınızı yıkadıktan sonra kesinlikle fırçalamayın. Doğal buklelerinizi öldürmek istemiyorsanız, havlu yardımıyla ya da fön makinasıyla saçlarınızı kurutabilirsiniz. Saçlarınızın kabarmasını ve saman gibi görünmesini istemiyorsanız, onları asla geriden taramayın. Saç kreminizi saç cinsi ve renginize göre seçmeniz gerektiğini unutmayın. Bu arada saç uçlarınız için özel bakım kremleri de uygulayın




5 Adımda Saç Boyama
Saçınızı evde kendiniz boyayacaksanız, saç renginizin tonunu ve elde etmek istediğiniz rengi iyi bilmelisiniz. Boyayı siz yapıyorsanız, rn iyi sonucu alacağınız uygulamalar, kendi saç renginizi bir veya iki ton açtığınız, ya da beyazları kapattığınız uygulamalardır.

Saçınızı kendiniz boyamayı düşünüyorsanız, hazırladığımız rehbere bir göz atıp, başarılı sonuç almak için neler gerektiğine görün.

Birinci adım: Saçlarınızın durum değerlendirmesini yapın.
Saçınızı boyamadan önce, ne halde olduklarını kontrol edin. Saçınız ne kadar sağlıklı olursa, alacağınız sonuç da o kadar iyi olacaktır. Bu nedenle boyama işlemini gerçekleştirmeden önceki hafta, saçınıza birkaç kez bakım yapın. İçinde saçları güçlendiren bir B vitamini olan pantenol, E vitamini, avokado veya hindistancevizi yağı gibi saçları nemlendiren maddeler bulunduran ürünleri deneyin. Ancak eğer saçlarınız çok kuru ve yıpranmışsa ve kırıklar varsa, o zaman saçı boyamak pek iyi bir fikir olmayabilir. Saçlarınızı biraz kestirip, bir süre bakım uygulamak ve boyayı sonraya bırakmak daha iyi olacaktır. Saçlarınızı boyadıktan sonra da ayda iki kez bakım yapmaya devam edin.

İkinci adım: Doğru rengi seçin.
Başarının anahtarı doğru rengi seçmektir. Parlak gün ışığında doğal saç renginize iyice bakın. Daha sonra gözlerinize ve cilt renginize uyan, bunları tamamlayan bir renk seçin. Örneğin; eğer cildiniz sarımsı veya buğday tonlarındaysa o zaman kırmızı, kestane rengi, bakır veya kızıl-kahve tonlarını seçebilirsiniz. Cildiniz beyaz veya kırmızıysa o zaman küllü renkleri ve bej tonlarını deneyin.

Gölge istiyor ama kuaföre gidemiyorsanız, o zaman önerimiz yüzünüzü çevreleyen birkaç tutan saça gölge uygulamaktır.

Üçüncü adım: Bir yöntem belirleyin.
Profesyoneller, yarı kalıcı veya yıkanınca çıkan boyalarla başlamayı öneriyorlar. Bunlar daha hafif ürünler olup, genelde 28 yıkamaya kadar dayanıyorlar. Kalıcı boya istiyorsanız, etrafı daha az batırmak adına damlamayan formülleri tercih edebilirsiniz, L'Oréal Excellence Creme gibi. Ayrıca kurumuş olan uçlar için boya öncesi bakım paketi olanlar da iyi olabilir.

Dördüncü adım: Hazırlanın.
Boyamaya başlamadan önce, kutu üzerindeki talimatları mutlaka ama mutlaka okuyun. Böylece uygulamanız daha kolay olur ve allerji olasılığını da düşürebilirsiniz.

Beşinci adım: Rengi korumak için...
Saçınızı boyayıp şekil verdikten sonra, elde ettiğiniz rengi korumak isteyeceksiniz. Saç renginizi uzun süre muhafaza etmek için güneş ve klordan uzak durun, saç kurutma makinesi, fön ve maşa gibi sıcaklığı çok yayın aletleri fazla kullanmaktan kaçının. Bunlar hem rengin atmasına, hem de saçın yıpranmasına neden olurlar. Saçınızı parlak ve nemli tutmak için, özellikle boyalı saçlar için üretilmiş şampuan, saç kremi ve bakım ürünlerini uygulayın



Saç kaybını artıran etkenler 

Tükenmişlik durumu, stres

Ateş, enfeksiyonlar

Tiroid bozukluğu gibi bazı hormonel ve metabolik hastalıklar (Tiroid bezi tembelliği)

Kansızlık

Mevsimsel dökülmeler

Hamilelik ve emzirme dönemleri

Beslenme bozuklukları, bilinçsiz ve ağır sık tekrarlanan diyet rejimleri, alkol bağımlılığı

Kanser tedavileri gibi ilaçların kullanımı

Zehirlenmeler

Radyasyon

Gerçekler ve rakamalar 

Saç sayısı: Her insanda 100.000 - 150.000

Saç yoğunluğu: 200/cm²

Çapı: 0.1 mm

Her bir saç telinin aylık uzama miktarı: 1 cm

Bir günde toplam saç uzaması: 20-30 m

Günde kaybedilen toplam saç sayısı: 50-100

Saç Dökülmesine Çözüm
Saç dökülmesi hayatımızın belirli dönemlerimde hepimizin karşısına çıkmış bir problemdir. Aşağıda vereceğimiz reçeteyi mutlaka varsa doktorunuza danışıp denemelisiniz.

3–4 hafta boyunca her gün, 1 avuç dolusu ince kıyılmış ısırgan otu kökü 8–10 saat boyunca 1–2 litre suda bekletilir, sonra 3-4 avuç ısırgan otu yaprağı eklenir, kaynama derecesine kadar ısıtılır ve 10 dk. boyunca üstü kapalı olarak demlenmeye bırakılır ve süzülür. Bu suyla kafa derisine saçlar 5 dk. boyunca yıkanır ve kafa derisine masaj yapılır. Ama her yıkamadan önce, kafa derisine, İsveç şurubu ve ısırgan otu tentürü ile dönüşümlü olarak friksiyonlar yapılır. Daha ilk haftada saç dökülmesi durur ve tedavi süresinin sonuna doğru yeni saçlar çıkmaya başlar. Daha sonra bu tedavi 3-4 günde bir uygulanırsa saç dökülmesi uzun vadede önlenmiş olur ve saçlar, esneklik ve parlaklık kazanarak, sağlıklı bir görünüme sahip olurlar.

kaynak:sağlık ansiklopedisi







Göz Hastalıkları




astigmatlık 
Göz yuvarlağı çaplarının düzensiz olması sonucu ortaya çıkan bir çeşit göz bozukluğudur. Hasta; noktaları bir çizgi halinde görür. Çoğunlukla doğuştandır. Miyopluk veya hipermetroplukla beraber de görülebilir. Bazı astigmatlar, baş ağrılarından da şikayet ederler. Tedavi için doktorun vereceği gözlüğü kullanmak gerekir.

arpacık 
Halk arasında it dirseği de denir. Doktorların Hordoleum dedikleri hastalıktır. Göz kapağındaki herhangi bir kılın dibinde; içi dolu bir şişlik meydana gelir. Acı ve zonklama vardır. arpacıkla, hiçbir şekilde oynamayın, onu sıkmayın! Beslenmenize önem gösterin, üzüntülerinizi bırakıp biraz daha mutlu olmaya bakın.

daltonizm
Renk körlüğü.

gözbebekleri iltihabı 
Gözün bir kazayla yaralanması veya romatizmalı hastalarda üşütme sonucu ortaya çıkar. Bazen; şeker hastalığı, burun hastalıkları, ve frengili hastalarda da görülür. Tıp dilinde iritis denilen bu hastalık vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gerekir. Hasta, ışığa fazla bakamaz. Gözlerinde veya gözlerinin üst kısmına gelen bölgede şiddetli ağrılar vardır. Gözlerde; sulanma ve kızarıklık da görülür. Göze dikkatle bakıldığında; renkli kısmın etrafındaki rengin de koyulaştığı görülür.

katarakt 
Göz merceğinin bulutlanıp, görmenin bozulmasına halk arasında aksu, akbasma veya göze perde inmesi adı verilir. Çoğunlukla 50 yaşından sonra görülür. Nedeni göz yaralanması, şeker hastalığı, gözün uzun süre ışığa maruz kalması, damar sertliği veya beze hastalığıdır. Bazen doğuştan da olabilir. En çok rastlananı yaşlılığın neden olduğu katarakttır.

miyopluk 
5 metreden daha uzağı yeteri kadar görememeye miyopluk denir. Nedeni, göz kaslarının yorulmuş ve kuvvetlerini kaybetmiş olmasıdır. İrsi olanları da vardır

göz ağrısı 
göz ağrısının nedenleri çeşitlidir. Az ışıkta çalışmak sonucu gözlerin yorulması, gözdeki herhangi bir kısmın iltihaplanmış olması, göze yabancı bir cisim kaçmış olması, sinüzit, yarım başağrısı, grip, nezle ve ateşli hastalıklar göz ağrısına neden olabilir. Önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir.


göz iltihabı 
Halk arasında göz nezlesi veya pembe göz denir. göz yuvarlağının üstünü örten ince zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde konjonktivit denir. Çoğunlukla ilk bahar aylarında görülür. gözde sulanma; kanlanma, batma hissi veya ağrı vardır. Hasta ışığa bakmakta güçlük çeker.


göz kanlanması 
göz kanlanması ile birlikte ağrı yoksa aşağıdaki reçeteler uygulanır. Kanlanma ile birlikte ağrı varsa; mutlaka göz doktoruna gitmek gerekir.


göz kaşıntısı 
gözlerin kaşınması, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir.


göz sulanması 
göze toz kaçması, çapaklanma, göz iltihabı, nezle veya bazı alerjik hastalıklar göz yaşının fazlalaşmasına neden olur. Şikayetler soğuk havalarda daha da artar. Doktora başvurmak gerekir.


göz tiki 
Aniden ortaya çıkan, fakat önemli olmayan bir durumdur. Alışkanlık spazmı da denir. nedeni, yorgunluk, üzüntü, heyecan ve yaşlılarda adale zafiyetidir. Yapılacak ilk iş, istirahat etmektir.

gözkapağı iltihabı 
göz kapağı kenarlarının iltihaplanıp, kızarma, kabuklanma ve ağrı yapmasıyla ortaya çıkar. Tıp dilinde blefarit denir.


gözkapağı şişliği 
gözkapakları, çoğunlukla fazla ağlama sonucu şişer. Nezle veya kızamık sırasında da görülür. Bunlardan başka, kalp, böbrek, hastalıkları veya beze iltihaplanmasının da bir işareti olabilir. Bazı kimselerde de alerjiktir.
__________________

Ayak Burkulması





GENEL BİLGİLER
Tanımlama:
Ayak bileğindeki bir yada daha fazla bağın kısmi yırtılması veya gerilme ve kopmasıdır.İki bağın birden zarar görmesi tek bağın yaralanmasından daha büyük bir yaralanmaya yol açar.
Anatomik İçerik:
-Ayak bileğini stabilize eden bağlar

-Ayak bileği ekleminin 3 ana kemiği (talus-Tibia-fibula)
-Kan damarları, sinizler, periost ve diğer yardımcı dokular.
Belirti ve bulgular:
-Sakatlanma anında ayak bileğinde ağrı

-Ayağın dış bölümünde kopma veya yırtılma hissi
-Sakatlanan bölgede hafif hassasiyet
-Biraz fonksiyon kaybı.Sakatlanan kimse ağırlık kaldırabilir ve yardımsız 30 dakika yürüyebilir.Sakatlanmanın derecesine göre eklem stabilitesinde biraz kayıp görülür.
Nedenler:
Ayak bileği ekleminin her iki yanından aşırı zorlanması ökçe kemiği ve ayak bileğinin normal yuvasından gelerek çıkması veya zorlanması.Eklemi yerinde tutan bağların gerilmesi bazen yırtılması.
Riski arttıran nedenler:
-Eski ayak bileği sakatlığı

-Ayak bileği yan kısımlarının zorlandığı spor türleri Taekwondo futbol, basketbol, kayak gibi sporlara katılım.Uzun atlama ve yüksek atlama gibi ayak bileğini burkulmaya zorlayan branşlar.Atlayışlarda sıklıkla ayağın yan tarafına düşülür.
-Zorlama meydana geldiği zaman ayak yan kısımlarının yer değiştirmesini önleyecek desteklerden yoksun ayakkabı kullanımı 
-Zayıf kas veya kondisyon
-Kontak sporlara katılımlarda yetersiz bandajlama
-Kötü zemin
Nasıl Önlenir?
-Spor türüne uygun kondisyon programına katılmak

-Yarışma ve antrenmanlardan önce ısınma
-Yarışma ve antrenmanlardan önce destek bandaj veya flaster tespiti
-Uygun koruyucu ayakkabılar giyimi
-Önemli ayak bileği sakatlıklarından sonra 12 ay aktiviteler süresince sağlam desteklerle ayak bileğini koruyun.
TIBBİ YAKLAŞIM
Planlama:
-Rahatsızlığınız büyük boyutta ise veya 24 saatte olumlu gelişme olmuyorsa doktor bakımı

-Teşhisten sonra kendi kendine bakım.
-Havuz tedavisi ,ultrason veya masaj( ödemi azaltmak için)
Tanı Yöntemleri:
-Belirtileri kendi değerlendirmeniz.

-Tıbbi geçmiş ve dokror muayenesi.
-Kırık ihtimalini ortadan kaldırmak için ayak bileği, ayak ve diz röntgeni.
Olası komplikasyonlar;

-Aktivitelere erken dönülürse iyileşme süresinin uzaması

-Sakatlanmanın tekrarlamasın aeğilim.
-Stabil olmayan ve artritik (kireçlenmiş) eklem bileği
İyileşme süresi;
-Sakatlığın tam derecesi ilk 12-24 saatte belirlenemez.
-1. derece ayak burkulması yapılan uygulamalarla 5-7 günde iyileşir.
-Tamamen iyileşme süresi ortalama 6 haftadır.
TEDAVİ
Not:Doktorunuzun önerilerine uyun.
İlk yardım:
Dinlenme ,buz ,kompresyon ,yükseltme (R.I.C.R)
Tedavinin devamı:
-Bir günde 3-4 kez buz uygulanması.Buz parçalarını plastik bir torbaya koyup,   ıslak bir havluyla sakatlana bölge üzerine sarın. Bu uygulama 20 dakika sürmelidir.

-Eğer imkanınız varsa girdap banyosu tedavisisni uygulayın.
-Sık sık yapılan hafif masajlar şişmenin azalması ve rahatlamasına neden olacaktır.
İlaç:
Hafif rahatsızlık için reçete gerektirmeyen aspirin ,parasetamol veya ibuprofen kullanabilirsiniz.Lokal merhem ve pomadlar kullanabilirsiniz.

Doktorunuz reçete verebilir.
-Sakatlanmadan ghemen sonra ağrıyı azaltmak için kullanılacak prokain ( lokal anastezik) hyaluronidan enjeksiyonu
-*İhtiyaç anında, ağrı için kuvvetli ilaçlar.
Aktivite:
Çok hafif sakatlanmalar hariç 72 saat koltuk değneğiyle yürüyün. Normal aktivitelerinize yavaş yavaş dönün.
Diet:
Toparlanma süresince et, balık,tavuk, peynir, süt ve yumurta gibi bol prateinli beisnlerle dengeli ve iyi beslenin.Hareketsizliğin sebep olduğu kabızlık sorununu çözmek için bol lifli yiyecekler ve bol sıvı alınız

Doktorunuz vitamin ve mineral önerebilir.
Rehabilitasyon:
-Sargıya ihtiyaç kalmadığı zaman günlük rehabilitasyon eksersizlerine başlayın.

-Eksersizlerden önce ve sonra 10 dakika buz masajı uygulayın.
DOKTORUNUZU ARAYINIZ
-1 haftaiçinde iyileşmeyen incinmelerde
-Tedaviye rağmen bilekte ağrı şişme ve çürüklük artıyorsa



kaynak:sağlık ansiklopedisi

Göbek Ağrısı





Göbek ağrısı sebepleri,Göbek Ağrısı neden olur?

Göbek ağrısı nedenleri,Hangi hastalıklar göbek ağrısı yapar?
Göbek iltihabı omfalit rahatsızlığı göbekte ağrıya sebep olabilir.
Gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sorun olan yenidoğanın göbek iltihabı (omfalit) komplikasyonlar ve mortalitesinin yüksek oluşu ile önemini korumaktadır.Görülme sıklığı hakkındaki veriler farklıdır.Ülkemizde doğu Anadolu bölgesinde yapılan çalışmada bu oranın %7,1 olduğu bildirilmiştir.A.B.D ise bu oran oldukça düşüktür ve omfalit görülme sıklığı %0,5’dir.

Omfalit bağışıklık sistemi zayıflamış bebeklerde,bağışıklık sistem yetmezliği olan veya invaziv yaklaşımlar için hastaneye yatırılan bebeklerde sıklıkla görülmektedir.Prematüre bebek,düşük doğum ağırlıklı bebek ve bağışıklık sistem yetersizliği olan bebeklerin yakalanma riski yüksektir. Diğer taraftan bağışıklık sistemi normal olan yenidoğan bebeklerde bu enfeksiyon görülebilmektedir.Doğum eylemi uzun süren bebekler,annede enfeksiyonun bulunduğu durumlarda veya göbek katateri uygulanan bebeklerde omfalit görülme oranı yüksektir.

Steril şartlarda yapılan doğumlarda ve rutin göbek bakımının uygulanması göbek enfeksiyonunu önlerse de,göbek bağındaki nekrotik doku bakterilerin üremesi için çok uygun bir ortam oluşturmakta ve bu nekrotik dokuda bakteriler kolaylıkla üreyebilmektedir.
Göbek iltihabı olan yenidoğanda enfeksiyon bulguları yaşamın ilk iki haftasında görülmektedir. Göbek şiş, kızarık, sıcak ve ağrılıdır.Göbekten iltihap akabilir,pis kokulu bir akıntı görülebilir.


Bebeklerde Ateş
Dalgınlık
İsteksiz beslenme
Taşikardi
Tansiyon düşüklüğü ve sarılık görülebilir.
Bazı vakalarda göbek kanamaları da görülebilir.


Göbek iltihabı süratle ilerleyebilir,sepsise yol açar.Bazı bebeklerde enfeksiyon şiddetli olup nekrotizan fasciitis tablosu gösterir ki bu hastalarda mortalite yüksektir (%10).


Omfalit bakteriler tarafından oluşturulmaktadır.
Stafilokok aereus
Streptokok
E.Koli

Klebsiella göbek iltihabına yol açan başlıca gram pozitif bakterilerdir.Gram negatif bakterilerde aynı tabloya neden olabilirler.Bazı vakalarda ise miks enfeksiyon görülebilir.

Tanı konulan vakalarda tedavi süratle başlanmalıdır.Göbek bakımı ve gereken vakalarda antibiotik tedavisi uygulanmakta dır.Yenidoğan bebeğin göbek bakımı son derece önemlidir. Günümüzde göbek bakımı hakkında fikir birliği sağlanamamıştır. Göbeğe triple dye, betadine,basitrasin veya gümüş sulfadiazin gibi uygulamaların yerini günümüzde alkol uygulaması almıştır.Bebek taburcu olduktan sonra günde 2-3 kez göbeğe %70’lik alkol uygulanmaktadır. Göbeğe alkol uygulamasının gereksiz olduğunu bildiren çalışmalarda mevcuttur.Bu çalışmalarda göbeğin kuru ve temiz tutulmasına dikkat çekilmekte ve alkol uygulamasının yan etkileri olabileceği bildirilmektedir.Bazı gruplar göbek bakımında medikal yıkamayı önermektedir.Son yıllarda bebeklerin banyo yapma tekniklerinde değişikliklerin olduğu ve göbek enfeksiyonlarında artışın olduğu da vurgulanmaktadır.

kaynak:sağlık rehberi